|
Kategori |
Türkçe |
İngilizce |
|
General |
|
1 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok miktar |
trillion i.
|
|
2 |
Genel |
altından kalkamayacak kadar çok iş üstlenmek |
overreach oneself f.
|
|
3 |
Genel |
feryat edecek kadar çok istemek |
groan f.
|
|
4 |
Genel |
tahmin edilemeyecek kadar çok |
untold s.
|
|
5 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok |
without number s.
|
|
6 |
Genel |
ölçülemeyecek kadar çok |
immeasurable s.
|
|
7 |
Genel |
sayılmayacak kadar çok |
numberless s.
|
|
8 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok tekrarlamış |
umteenth s.
|
|
9 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok tekrarlamış |
umpteenth s.
|
|
10 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok tekrarlamış |
umptieth s.
|
|
11 |
Genel |
hesaplanamayacak kadar çok |
uncountable s.
|
|
12 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok |
unnumberable s.
|
|
13 |
Genel |
sayılamayacak kadar çok |
unnumerable s.
|
|
14 |
Genel |
kapasiteyi aşacak kadar çok |
overflow s.
|
|
15 |
Genel |
çok yakın zamana kadar |
until quite recently zf.
|
|
16 |
Genel |
çok geç geceden sabaha kadar |
at all hours zf.
|
|
|
17 |
Genel |
mümkün olduğu kadar çok |
as much as possible zf.
|
|
18 |
Genel |
yeteri kadar çok |
substantially zf.
|
|
19 |
Genel |
o kadar çok |
ferforth zf.
|
|
20 |
Genel |
o kadar çok |
so ferforth zf.
|
|
21 |
Genel |
…dığı kadar (çok) |
all the [dialect] ed.
|
|
22 |
Genel |
… kadar çok |
what zm.
|
|
23 |
Genel |
ne kadar çok olursa |
so much as bağ.
|
|
24 |
Genel |
ne kadar çok (şaşkınlık) |
what ünl.
|
|
Phrasals |
|
25 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) acı çekecek kadar çok istemek |
weep for (someone or something) f.
|
|
26 |
Öbek Fiiller |
(birini/bir şeyi) acı çekecek kadar çok arzulamak |
weep for (someone or something) f.
|
|
Phrases |
|
27 |
İfadeler |
çok yakın zamana kadar |
until very recently expr.
|
|
28 |
İfadeler |
çok geç oluncaya kadar |
until it's too late expr.
|
|
29 |
İfadeler |
mümkün olduğu kadar çok kez |
as many times as possible expr.
|
|
30 |
İfadeler |
ne kadar çok kelime bilirsen o kadar çok konuşursun |
the more words you know the more you can say expr.
|
|
31 |
İfadeler |
oynamayalı o kadar çok oldu ki |
i'm so out of practice expr.
|
|
32 |
İfadeler |
sayılamayacak kadar çok |
beyond measure expr.
|
|
33 |
İfadeler |
sayılamayacak kadar çok |
far too numerous expr.
|
|
Proverb |
|
34 |
Atasözü |
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
great oaks from little acorns grow f.
|
|
35 |
Atasözü |
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
tall oaks from little acorns grow f.
|
|
36 |
Atasözü |
ne kadar çok ülke o kadar fazla adet |
so many countries so many customs
|
|
|
37 |
Atasözü |
sevilen şeyler çok tüketilirse eskisi kadar zevk vermeyebilir |
have too much of a good thing
|
|
38 |
Atasözü |
üst üste/oradan oraya taşınmak yangın çıkmış kadar çok şeyin kaybolmasına sebebiyet verir |
three moves are as bad as a fire
|
|
39 |
Atasözü |
genelde hasta biri sağlıklı birini gömecek kadar çok yaşar |
a creaking door hangs longest
|
|
40 |
Atasözü |
genelde hasta biri sağlıklı birini gömecek kadar çok yaşar |
a creaking gate hangs longest
|
|
41 |
Atasözü |
genelde hasta biri sağlıklı birini gömecek kadar çok yaşar |
creaking door hangs longest
|
|
42 |
Atasözü |
genelde hasta biri sağlıklı birini gömecek kadar çok yaşar |
creaking gate hangs longest
|
|
43 |
Atasözü |
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
great oaks from little acorns grow
|
|
44 |
Atasözü |
mütevazı bir konumdayken ummadığınız kadar çok başarılı olabilirsiniz |
tall oaks from little acorns grow
|
|
45 |
Atasözü |
ne kadar çok bilirsen o kadar çok kuşku duyarsın |
the more one knows, the less one believes
|
|
46 |
Atasözü |
ne kadar çok bilirsen o kadar zor inanırsın/emin olursun |
the more one knows, the less one believes
|
|
Colloquial |
|
47 |
Konuşma Dili |
(birinin) baş edemeyeceği kadar çok olmak |
be too many for (someone) f.
|
|
48 |
Konuşma Dili |
göz ardı edilemeyecek kadar çok/önemli |
not inconsiderable s.
|
|
49 |
Konuşma Dili |
göz ardı edilemeyecek kadar çok/önemli |
not insignificant s.
|
|
50 |
Konuşma Dili |
o kadar çok değil |
not that much expr.
|
|
51 |
Konuşma Dili |
istediğin kadar çok (bir şey) |
any amount of (something) expr.
|
|
52 |
Konuşma Dili |
istediğin kadar çok sayıda (bir şey) |
any amount of (something) expr.
|
|
53 |
Konuşma Dili |
yeteri kadar çok sayıda biri/bir şey |
any number of someone or something expr.
|
|
54 |
Konuşma Dili |
ne kadar çok olsa da |
as much as expr.
|
|
55 |
Konuşma Dili |
sayılamayacak kadar çok tekrarlamış |
umpty-umpth expr.
|
|
Idioms |
|
56 |
Deyim |
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje |
lots of irons in the fire i.
|
|
57 |
Deyim |
aynı anda yapılması mümkün olmayacak kadar çok iş/proje |
too many irons in the fire i.
|
|
58 |
Deyim |
şaşılacak kadar çok para |
silly money i.
|
|
59 |
Deyim |
birinin alt edemeyeceği kadar çok sayıda veya daha güçlü olmak |
be (one) too many for someone i.
|
|
60 |
Deyim |
sandığı/düşündüğü kadar çok yapmamak |
not so much as (do something) f.
|
|
61 |
Deyim |
çok basit bir işi bile yapamayacak kadar beceriksiz/güçsüz olmak |
can't punch one's way out of a paper bag f.
|
|
62 |
Deyim |
birini çok/neredeyse ölene kadar gıdıklamak |
tickle someone to death f.
|
|
63 |
Deyim |
bir şeyi o ana kadar kabul edildiğinden çok farklı bir şekilde sunmak |
stand something on its head f.
|
|
64 |
Deyim |
bir şeyi o ana kadar kabul edildiğinden çok farklı bir şekilde sunmak |
turn something on its head f.
|
|
65 |
Deyim |
çok yaşlanıncaya kadar yaşamak |
live to a ripe old age f.
|
|
66 |
Deyim |
görünüşünden beklenmeyecek kadar çok yiyip içebilmek |
have a hollow leg f.
|
|
67 |
Deyim |
istemediği kadar çok zamanı olmak |
have all the time in the world f.
|
|
68 |
Deyim |
yeteri kadar/çok zamanı olmak |
have too much time on one's hands f.
|
|
69 |
Deyim |
başa çıkılmayacak kadar çok sorumluluk/bilgi yüklenmek |
drink from a fire hose f.
|
|
70 |
Deyim |
çalışabildiği kadar çok ve uzun çalışmak |
work till you drop f.
|
|
71 |
Deyim |
çalışabildiği kadar çok ve uzun çalışmak |
work until you drop f.
|
|
72 |
Deyim |
çıkarabildiği kadar çok para çıkarmak |
dig down f.
|
|
73 |
Deyim |
çıkarabildiği kadar çok para çıkarmak |
dig deep f.
|
|
74 |
Deyim |
(bir şeye) rüyalarına girecek kadar çok ihtiyaç duymak |
need (something) so bad (that) (one) can taste it f.
|
|
75 |
Deyim |
(bir şeye) hayalinde dokunabilecek kadar çok ihtiyaç duymak |
need (something) so bad (that) (one) can taste it f.
|
|
76 |
Deyim |
altından kalkamayacağı kadar çok şeyle uğraşmak |
juggle balls in the air f.
|
|
|
77 |
Deyim |
altından kalkamayacağı kadar çok şeyle uğraşmak |
have too many balls in the air f.
|
|
78 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
change beyond (all) recognition f.
|
|
79 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
change out of (all) recognition f.
|
|
80 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
alter beyond (all) recognition f.
|
|
81 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
alter out of (all) recognition f.
|
|
82 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
alter out of (all) recognition f.
|
|
83 |
Deyim |
altından kalkamayacağı kadar çok şeyle uğraşmak |
have (an amount of) plates spinning f.
|
|
84 |
Deyim |
altından kalkamayacağı kadar çok şeyle uğraşmak |
keep (an amount of) plates spinning f.
|
|
85 |
Deyim |
altından kalkamayacağı kadar çok şeyle uğraşmak |
keep all the plates spinning f.
|
|
86 |
Deyim |
her şeyini verecek kadar çok istemek |
give an arm and a leg for something f.
|
|
87 |
Deyim |
her şeyi yapacak kadar çok istemek |
give an arm and a leg for something f.
|
|
88 |
Deyim |
birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak |
beat the daylights out of somebody f.
|
|
89 |
Deyim |
birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak |
scare the daylights out of somebody f.
|
|
90 |
Deyim |
birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak |
beat the (living) daylights out of somebody f.
|
|
91 |
Deyim |
birini eşek sudan gelinceye kadar dövmek/çok korkutmak |
scare the (living) daylights out of somebody f.
|
|
92 |
Deyim |
tanınmayacak kadar çok değişmek |
change, alter beyond/out of (all) recognition f.
|
|
93 |
Deyim |
kazandığından çok/kazandığı kadar harcamak |
live beyond/within your means f.
|
|
94 |
Deyim |
çok/neredeyse ölene kadar gıdıklamak |
tickle to death f.
|
|
95 |
Deyim |
o kadar çok |
to such a degree zf.
|
|
96 |
Deyim |
insanın dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar çok |
more than flesh and blood can bear zf.
|
|
97 |
Deyim |
insanı öldürecek kadar çok |
more than flesh and blood can bear zf.
|
|
98 |
Deyim |
insanın dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar çok |
more than flesh and blood can stand zf.
|
|
99 |
Deyim |
insanı öldürecek kadar çok |
more than flesh and blood can stand zf.
|
|
100 |
Deyim |
bir sürü/bir dolu/dünya kadar/çok sayıda |
all over the board zf.
|
|
101 |
Deyim |
bir sürü/dünya kadar/çok sayıda |
all over the board zf.
|
|
102 |
Deyim |
ne kadar da çok |
ever so expr.
|
|
103 |
Deyim |
olabildiğince çabuk (erken) ve bir o kadar çok kişiyle (güçlü şekilde) |
firstest with the mostest expr.
|
|
104 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more someone or something than one can shake a stick at expr.
|
|
105 |
Deyim |
insanın dayanamayacağı/katlanamayacağı kadar çok |
more than flesh and blood can endure expr.
|
|
106 |
Deyim |
insanı öldürecek kadar çok |
more than flesh and blood can endure expr.
|
|
107 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more (something) than carter has (liver) pills [old-fashioned] expr.
|
|
108 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more (something) than carter's (liver) pills [old-fashioned] expr.
|
|
109 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more (something) than you can shake a stick at expr.
|
|
110 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more than carter has pills expr.
|
|
111 |
Deyim |
sayılamayacak kadar çok |
more ... than you can shake a stick at expr.
|
|
Speaking |
|
112 |
Konuşma |
bütün bunlar için ne kadar çok çalıştığını biliyorum |
I know how hard you worked for all of this expr.
|
|
113 |
Konuşma |
buraya kadar gelmeniz çok hoş |
it was really nice of you to come expr.
|
|
114 |
Konuşma |
beni bu kadar düşündüğüne çok sevindim |
I'm glad you think so highly of me expr.
|
|
115 |
Konuşma |
bana bu kadar kısa sürede zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim |
thank you for meeting me on such short notice expr.
|
|
116 |
Konuşma |
bu kadar çok sesi bilerek çıkarıyor |
he is making all that noise on purpose expr.
|
|
117 |
Konuşma |
bu kadar çok |
that much expr.
|
|
118 |
Konuşma |
bu kadar yoğunluğunuz arasında vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz |
thank you for taking time out of your busy schedule expr.
|
|
119 |
Konuşma |
bu kadar çok ses çıkartmak zorunda mısın? |
do you have to make so much noise? expr.
|
|
120 |
Konuşma |
bu kadar çok |
this much expr.
|
|
121 |
Konuşma |
bu kadar kısa sürede gelebilmenize çok sevindim |
I'm so glad you could come on such short notice expr.
|
|
122 |
Konuşma |
harcayamayacağın kadar çok paran var |
you've got more money than you could ever spend expr.
|
|
123 |
Konuşma |
neden bu kadar çok seviyorum bu kadını? |
why do i love this woman that much? expr.
|
|
124 |
Konuşma |
ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok şey öğrenirsiniz |
the more you study the more you learn expr.
|
|
125 |
Konuşma |
ne kadar çok çalışırsan o kadar çok şey öğrenirsin |
the more you study the more you learn expr.
|
|
126 |
Konuşma |
normalde bu kadar çok içmem |
I don't normally drink that much expr.
|
|
127 |
Konuşma |
o kadar çok süper şey var ki |
there's just so many cool things expr.
|
|
128 |
Konuşma |
neden bu kadar çok çalışıyorsun anlamıyorum |
I don't know why you work so hard expr.
|
|
129 |
Konuşma |
ne kadar çok çalışırsa çalışsın |
no matter how hard he tries expr.
|
|
130 |
Konuşma |
okumayı ne kadar çok sevdiğini biliyorum |
I know how much you love to read expr.
|
|
131 |
Konuşma |
ne kadar çok bahis oynarlarsa o kadar çok kazanırız |
the more they bet the more we win expr.
|
|
132 |
Konuşma |
neden oraya gitmeyi bu kadar (fena halde) çok istiyorsun? |
why do you want to go there so bad? expr.
|
|
133 |
Konuşma |
sizi ne kadar çok sevdiğimizi biliyor musun? |
do you know how much we love you? expr.
|
|
134 |
Konuşma |
seni ne kadar çok özlediğimi söylemek istiyorum |
I want to say how much I miss you expr.
|
|
135 |
Konuşma |
seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi? |
do you know how much I love you? expr.
|
|
136 |
Konuşma |
sizi ne kadar çok sevdiğimi biliyor musun? |
do you know how much I love you? expr.
|
|
137 |
Konuşma |
seni tahmin edemeyeceğin kadar çok seviyorum |
I love you more than you can imagine expr.
|
|
138 |
Konuşma |
seni ne kadar çok sevdiğimizi biliyor musun? |
do you know how much we love you? expr.
|
|
139 |
Konuşma |
sizin gibi hoş bir bayan bu kadar çok içmemeli |
a pretty lady like you shouldn't drink that much expr.
|
|
140 |
Konuşma |
seni ne kadar çok sevdiğimi biliyor musun? |
do you know how much I love you? expr.
|
|
Marine Biology |
|
141 |
Deniz Biyolojisi |
üst ve alt bölümleri tıpatıp veya çok benzer olup omurgası uca kadar uzanan ve yukarı doğru kıvrılmayan (kuyruk yüzgeci) |
diphycercal s.
|
|
142 |
Deniz Biyolojisi |
kuyruk yüzgecinin üst ve alt bölümleri tıpatıp veya çok benzer olup omurgası uca kadar uzanan ve yukarı doğru kıvrılmayan |
diphycercal s.
|
|
Botanic |
|
143 |
Botanik |
kuzey amerika'dan minnesota ve kansas'a kadar olan bölgede yaşayan, turuncu-sarı çiçekli, iki yıllık ya da kısa ömürlü çok yıllık bir kır bitkisi |
western wall flower (cheiranthus asperus) i.
|
|
144 |
Botanik |
kuzey amerika'dan minnesota ve kansas'a kadar olan bölgede yaşayan, turuncu-sarı çiçekli, iki yıllık ya da kısa ömürlü çok yıllık bir kır bitkisi |
erysimum arkansanum i.
|
|
145 |
Botanik |
kuzey amerika'dan minnesota ve kansas'a kadar olan bölgede yaşayan, turuncu-sarı çiçekli, iki yıllık ya da kısa ömürlü çok yıllık bir kır bitkisi |
erysimum asperum i.
|
|
146 |
Botanik |
3 m'ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çok dallı bir çalı |
groundsel bush i.
|
|
147 |
Botanik |
3 m'ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çok dallı bir çalı |
consumption weed i.
|
|
148 |
Botanik |
3 m'ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çok dallı bir çalı |
groundsel tree i.
|
|
149 |
Botanik |
3 m'ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çok dallı bir çalı |
baccharis halimifolia i.
|
|
150 |
Botanik |
3 m'ye kadar boylanabilen kışın yaprağını döken çok dallı bir çalı |
cotton-seed tree i.
|
|
151 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
american plane (platanus occidentalis) i.
|
|
152 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
buttonwood i.
|
|
153 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
american sycamore i.
|
|
154 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
american planetree i.
|
|
155 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
western plane i.
|
|
156 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
occidental plane i.
|
|
157 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
water beech i.
|
|
158 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
american plane tree i.
|
|
159 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
sycamore i.
|
|
160 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
plane i.
|
|
161 |
Botanik |
kuzey amerika'nın doğu ve orta kesimlerinden meksika'ya kadar çok geniş bir alanda yetişen bir çınar |
sycomore i.
|
|
162 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
american spikenard (aralia racemosa) i.
|
|
163 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
petty morel i.
|
|
164 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
life-of-man i.
|
|
165 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
indian root i.
|
|
166 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
spice berry i.
|
|
167 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
spignet i.
|
|
168 |
Botanik |
güneydoğu kuzey amerika'dan meksika'ya kadar geniş bir coğrafyada yetişen odunsu kök gövdeli çok yıllık bir bitki |
life-of-man i.
|
|
169 |
Botanik |
abd'nin güneydoğusundan new york'a kadar yayılmış odunsu kökleri olan çok yıllık bir bitki |
salt marsh mallow (kosteletzkya virginica) i.
|
|
170 |
Botanik |
abd'nin güneydoğusundan new york'a kadar yayılmış odunsu kökleri olan çok yıllık bir bitki |
seashore mallow i.
|
|
171 |
Botanik |
abd'nin güneydoğusundan new york'a kadar yayılmış odunsu kökleri olan çok yıllık bir bitki |
sweat weed i.
|
|
172 |
Botanik |
abd'nin güneydoğusundan new york'a kadar yayılmış odunsu kökleri olan çok yıllık bir bitki |
virginia saltmarsh i.
|
|
173 |
Botanik |
abd'nin güneydoğusundan new york'a kadar yayılmış odunsu kökleri olan çok yıllık bir bitki |
mallow i.
|
|
Geology |
|
174 |
Jeoloji |
çok sayıda fosil içeren, genellikle ince detaylarına kadar korunmuş ve yumuşak vücut parçalarının göründüğü bir kaya yatağı |
lagerstätte i.
|
|
Modern Slang |
|
175 |
Modern Argo |
frizbiye benzeyen ve atıldığında çok uzak mesafelere kadar uçan bir disk |
aerobie i.
|
|
176 |
Modern Argo |
mümkün olduğu kadar çok |
amap (as much/many as possible) expr.
|
|